Çok kıymetli üyelerimiz,
Değerli paydaşlarımız;
Dünya’da küresel ölçekte ortaya çıkacak bir krizin ülkeleri nasıl etkileyebileceğini anlama bakımından COVID-19 virüs salgını önemli sonuçlar ortaya koydu. Dünyada daha önce yaşamadığımız türde bir krizle karşı karşıyayız. Tarihe tanıklık ediyoruz diyebiliriz. Koronavirüs salgınının küresel ekonomiye maliyeti büyük olacak gözüküyor. Dünyada sokağa çıkma yasakları ve tedarik ihtiyaçları ile birlikte fabrikalar üretim yapamaz hale gelmeye başladı. Finansal piyasalar ani krizlerle sarsıldı. Dünya ticaretinde şimdilik yaklaşık 50 milyar dolarlık kayıp var. Açıkçası genel kanımız, küresel dünyanın bu küresel salgının etkilerini klasik piyasalara yönelik önlemler ile aşamayacağı yönünde.
COVID-19 salgını finans, imalat sanayi, ulaşım, lojistik, turizm ve tarım gibi birçok sektörü şimdiden etkiledi. 2019 yılının son aylarında ortaya çıkan salgın, gıda arz ve güvenliğini de her açıdan tehdit ediyor. Devletlerin korumacı politikaları, tarım ve birçok sektörde yaşanacak işgücü azlığı ve uçuşların yasaklanması ile beraber yavaş yavaş görmeye başladığımız lojistik sıkıntılar, ilerleyen süreçte dünya genelinde gıda krizine yol açabilecek en büyük etkenler olarak göze çarpıyor.
Kısacası, önümüzdeki dönemde sağlık, ilaç, gıda, tarım, eğitim, finans, lojistik, teknoloji ve servis hizmetleri stratejik sektörler olacak gözüküyor. Özellikle sağlık, gıda ve su güvenliğimizi sağlamamız çok önemli. İklim değişikliği de bu süreçte dikkate almamız gereken, mücadele için herkesin adım atması gereken ortak payda olmalı.
Türkiye, geçmişteki tüm krizleri başarıyla aştı. 1994’te, 2001’de yaşadığımız krizleri aştık, 2008’de yaşanan küresel krizin üstesinden geldik. Şimdi koronavirüs salgını nedeniyle oluşan daralmanın olumsuzluklarını yaşıyoruz. Ancak sağlık sorunlarını aşabilirsek Haziran ayından sonra ekonomide yeniden canlılık oluşacağına inanıyorum. Bu süreçte yeni bir dünya düzeni kurulacak. Eğer doğru adımları atarsak, doğru önlemlerle, doğru desteklerle ilerlersek, Türkiye’nin uluslararası rekabet gücünün yüksek olacağına, bu süreçten sayısız fırsatı değerlendirerek çıkacağımıza inanıyorum.
Ülkemiz bitkisel yağ üretiminde Karadeniz havzası ülkelerin üretimlerine muhtaç durumda maalesef. Karadeniz havzasındaki diğer ülkeler ve Balkan ülkeleri arzda meydana çıkacak ‘bu daralmayı fırsata çevirecek şekilde pozisyon alabilirler’ diye düşünüyoruz. Bu ülkeler ikili anlaşmalar (STA) çerçevesinde sıfır gümrüklü ihracat için imtiyaz elde etme çabasına girebilirler. AB ülkeleri, Bosna Hersek Cumhuriyeti ve Sırbistan Cumhuriyeti ile devam eden STA uygulamasıyla sektörümüz zor durumda kalıyor. STA kapsamına gümrüksüz ham yağ ithalatını, hele hele de rafine yağ ithalatını dahil etmemiz sektörümüzü ciddi anlamda sıkıntıya sokuyor.
Türkiye, temel gıda maddelerinden en çok yağlı tohumlar ve bitkisel yağa döviz ödüyor. Yağlı tohumlarda ekim potansiyelimizi mutlaka artırmamız gerekiyor. Çiftçimiz ayçiçek tohumlarını aldı ve ekime başladı. Ayçiçek konusunda bir sıkıntı yaşamayacağız. Ancak dünyadaki gelişmeleri de göz önüne alırsak sektör olarak dışa bağımlı olmayan bir sektör haline gelmemiz gerektiği bir kez daha ortaya çıkıyor. Sektörümüzde dışa bağımlılık ve bu salgının etkileri devam ettikçe fiyatta ortaya çıkacak farklılığın halkımızın geniş kesimlerini etkileme ihtimali olacak. Dış pazarlardaki dalgalanmalar, ülkemiz piyasasında yavaş yavaş etkili olmakta ve fiyat istikrarını sağlamada da ülke olarak zorluk yaşıyoruz.
COVİD-19 konusunda çıkarılacak derslere gelindiğinde;
Gıda arz ve güvenliğinin sağlanabilmesi için öncelikle ürünlerin sağlıklı, istikrarlı ve sürekli bir şekilde tedarik edilmesi gerekiyor. Küresel ve ülkemizin gıda güvenliğinin sağlanması içinde tohum bankaları, verimli tarım uygulamaları, tarım alanlarının korunması ve genişletilmesi, toplumların gıda ürünlerinde tasarruf için bilinçlendirilmesi ve israfın önüne geçilmesi gibi birçok konu öncelikli olmalı. Ülkemiz besin standart kalitesi, verimli gıda üretimi, gıda fiyat istikrarı, tarım arazilerinin verimli kullanılması, sulamada yaşanan sıkıntılar gibi nedenlerden dolayı Küresel Gıda Güvenliği Endeksi’nde 113 ülke arasında 41’nci sırada yer alıyor. Alınacak tedbirler ve tarım kültürümüz sayesinde kısa sürede bu endekste yukarılara çıkabiliriz. Küresel bir kriz durumunda her ülkenin besin ihtiyacının hiç olmazsa önemli bir kısmını kendisinin karşılamasının önemi bir kez daha ortaya çıktı. Bu tür bir ortamda ülkeler elbette ki kendi halklarını güvence altına alma eğilimi göstermektedir. Gıdanın ulaşılabilir olması için ülkemizin birçok tarım ürününü yetiştirmesi için harekete geçmesi gerekiyor.
Salgın sürecinde ülkemiz bunu çok hissetmese de lojistik konusunda bazı sıkıntılar yaşandı. Ancak bitkisel yağ işleme sanayimizin yurt sathında değişik bölgelere dağılmış olması, kriz dönemlerinde halkımıza yağ arzı bakımından bölgesel lojistikle avantaj sağladı. Bu süreçte ve ilerleyen zamanlarda yağ sektörü halkımıza yağ arz etmeye, market raflarında yağı ulaştırmaya devam edecektir.
Küreselleşme 2018 yılından buyana sorgulanmaya başlamıştı. Bu salgının etkisiyle dünyada yeni bir düzen anlayışı oluşacak gözüküyor. Tüm dünyada korumacılık ve sertlik artıyor. İklim değişikliğinin etkilerini görmeye başladık. İklim krizi büyük ekosistemlerin de yok olmasına sebep oluyor. Temiz hava, su sorunları, tarım alanları sorunu büyüyor. Sağlık ve güvenlik problemleri artıyor. Yeni dönemde iklim değişikliği politikalarına uygun stratejiler geliştirilmesi içinde çalışılması gerekiyor. Bu durumu özellikle ülkemiz açısından değerlendirirsek, kuzey yarım kürenin ılıman iklim kuşağına yerleşmiş Anadolu coğrafyamız dünyada eşsiz ve özel bir konuma sahip. Ülkemizde dört mevsimin belirgin şekilde yaşanması ürün çeşitliliğini sağlar. Önümüzdeki süreçte ülkemiz için en büyük sorun su kaynaklarımızın kaybolmasıdır. Çölleşme güneyden kuzeye doğru ilerliyor. Yer altı suyumuzu çok dikkatli kullanacak projelere yer vermeli, bütçemizin önemli kısmını buna ayırmalıyız. Bugünden sonra her ülkenin hedefi, önceliği kendisi olacak, önce kendi ihtiyaçlarının güvenliğini sağlayacak. Stratejik sektörlerde de her ülkenin kendi kendine yeter hale gelecek politikaları hayata geçirecek gözüküyor. Bu COVID-19 salgını hepimize, tüm dünyaya çok önemli dersler verdi. Gelecek için bunları iyi okumalıyız. Türkiye’nin potansiyeline, insan gücüne inanıyoruz. Biz güç birliği ve doğru politikalarla bugünleri, bu sıkıntıları aşacağız.
Saygılarımla…
TAHİR BÜYÜKHELVACIGİL
Yönetim Kurulu Başkanı
Derneğimiz, toplantılarını sadece yönetim kurulu toplantıları ile sınırlamayıp, bölge toplantılarına da yer vererek, bölge sanayicilerimizin sorunlarını paylaşma ve çözüm bulma açısından gerekli iletişim ortamını sağlamıştır.